Otobüste uyuyan çocuk
Bir otobüs hayal edin;
adım atmanın bir domino taşını oynatmak kadar riskli olduğu,
ön kapıdan en arka kapıya kadar insanların yekvücut halinde istiflendiği,
basit, sıradan, eski model bir otobüs. Belediye otobüsü mesela…
Vakit gece olsun,
dışarısını ara ara sokak lambaları aydınlatsın,
içerisini ise cılız mavi lambaların loşluğu sarsın.
Ama siz bütün bunları bir kenara bırakın,
o otobüste annesinin kucağında uyuyan dört yaşındaki uzun saçlı, yakışıklı, göz rengini göremediğim çocuğu hayal edin… Otobüste uyuyan çocuğu…
Öyle bir huzurlu uyuyor ki, ne tümseklerde zıplayan otobüs ne de koro halinde ileri-geri, yukarı-aşağı savrulan insan yığını onun rüyasına erişemiyor. Annesi arada saçlarını seviyor çocuğun. Gözlerindeki mahmurluğu, kırışık yüzünden süzüp oğlunun üstüne bir battaniye gibi örtüyor. Nasıl bir örtüyse bu, çocuk duymuyor hiç bir şeyi.
Bir ara otobüsün önüne münasebetsiz bir taksi şoförü makas atınca önce keskin bir fren sesi geliyor ardından korna sesiyle birlikte otobüs bağıran bir file dönüşüyor ama küçük çocuğun uykusundan bir gram bile eksilmiyor.
Sonra otobüs ilk durakta duruyor, kapılar açılırken yüzyıllardır yağlanmadıklarını büyük bir gürültüyle haykırıyor, insanlar otobüsten inmiyor adeta otobüs onları dışarı püskürtüyor, kavga gürültü kopuyor, bağırmalar, hayıflanmalar oluyor ama küçük çocuk yüzündeki o masum tebessümle uyumaya devam ediyor.
Şoför arada bir camı açıyor ve hayatında biraz renklilik olsun diye kendisini sollamaya çalışan başka bir şoföre bağırıyor, edebiyat literatürüne sığamayacak aforizmalar serpiştirip, ironili cümleler kuruyor. Ama o laf oyunlarının “otobüste uyuyan çocuğun” rüyalarında nasıl bir tezahürü olduğunu asla bilemiyoruz.
Otobüste o çocuktan daha huzurlu kimse yok.
Otobüste o çocuktan daha mutlu kimse yok.
Otobüste o çocuktan daha korkusuz kimse yok.
Çünkü otobüste ondan daha fazla teslimiyet içinde olan kimse yok…
Küçük çocuk biliyor ki, annesinin kollarındayken başına bir şey gelmeyecek.
Annesi yanındayken kimse ona dokunamayacak.
Otobüs nasıl giderse gitsin, annesi hep yanında olacak.
Diyeceksiniz ki; “bu hikayeyi bize niye anlattın?”
Aslında size anlatmadım. Kendime anlattım.
Allah’la olan ilişkimi bir kez daha gözden geçirmek için.