Rus Sineması’nda Tarkovski Bakışı

Sinema tarihine göz attığımızda özellikle Rus sinemacıların geliştirdiği teknikler göz ardı edilmeyecek kadar önemlidir. Sinemada anlam yaratma ve beraberinde gelişen ‘’kurgu’’ kavramı her ne kadar Fransız Melies ve Amerikalı Griffith ile adını duyursa da sinemada devrim niteliği taşıyan kurgunun teorik hale gelmesi ve şekillenmesi dönemin Rus sinemacıları Pudovkin, Kuleshov, Vertov ve Eisenstein tarafından geliştirilmişti. 1917 Bolşevik İhtilali’nden sonra Lenin’in sinemaya verdiği önemi belirttiği “Sinema tüm sanatların içinde bizim için en önemli olanıdır” sözü Rus sinemacılarının önüne açmaya yetmişti. Dönemin “devrim sineması” olarak adlandırılan Kameralı Adam (Vertov), Grev & Potemkin Zırhlısı & Ekim (Eisentein), Ana (Pudovkin) gibi bazı filmlerle devrimin propagandası yapılırken, devletin sinemaya katkısı yönetmenlerini de geliştirmişti. Bu durum dahilinde gelecek kuşaklara temeli sağlam bir sinema kuramı bırakmış olsalar ki 1962’de gösterime giren Ivan’ın Çocukluğu ile Venedik Film Festivali’nde büyük ödülü kazanarak gerek Sovyetler’in gerekse dünyanın dikkatini üzerine çeken Tarkovski, dönemin önemli şairlerinden Arseniy Tarkovski’nin oğludur. Babasının şair olmasından kaynaklı edebiyata ve sanata düşkün olan Tarkovski için bu durum yönetmenliğine de yansıyacaktı. Nitekim öyle de oldu. Çektiği her filminde ısrarla sürdürdüğü poetik tarz, Andrey Tarkovski’nin dünyaya bakışının şiirsel bir yansıması gibiydi.

tumblr_n0ipu0DRQ31rzhmt3o1_1280

Onun için imge, hakikat idi ve sanatla insan arasındaki uyumun görselliği de ancak böyle dillendirilebilirdi. İnsanın ruhsal bir varlık olduğunun altını çizerek çalıştığı filmlerde o müthiş hayal gücünü kullanarak yarattığı görüntüler; insanı, ruhsal bir varlıkla idealar dünyasında yaşatmaya çalışırken sanki tanrının da kadraja girdiğini ve bütün amacının da bu olduğunu anlamamız gerektiğini vurgular dururdu. İnsan ilişkilerinin, cinselliğin, psikoloji ve sosyolojinin yani reel dünyanın insan üzerindeki etkilerinin dışında tinsel bir olayın aktarımını mitolojik kavramlarla şiirin sinemasını, tanrının eline dokunabilmek adına insanın ruhsal bir varlık olduğunu hatırlatarak elde ettiği görüntülerle zamanı yavaşlatan, belki de zamana meydan okuyan Tarkovski, “Ne olursa olsun bir meta olarak tüketilmek istenmeyen her türlü sanatın amacı hiç şüphesiz kendine ve çevresine, hayatın ve insan varlığının amacını açıklamak yani insanlığın dünyadaki varoluş nedenini ve amacını göstermek olmalıdır. Hatta belki de hiç açıklamaya bile kalkmadan onları bu soruyla karşı karşıya bırakmalıdır” diyerek kafasındaki dünyayı yorumlayabilmemize katkı sağlar.

tumblr_n15q0oB0Xp1r2frpco1_500

Tarkovski kendi iç dünyasıyla ruhunun uyumsuzluğunu çevresel faktörlerden anlamış olsa ki; “ideale duyulan özlem” ile durumu açıklamaya çalışır. Sanatın dinsel deneyimle ilişkisinin, insanlık için hiçbir zaman bitmeyecek olan acıların, tutkuların ve çelişkilerin ruhsal yoldan aktarımını savunarak şöyle der Tarkovski: “Sanat yaratıcının aynadaki cilvesidir. Biz sanatçılar bu jesti tekrarlamaktan başka bir şey yapmıyoruz. Bu yüzden yaratandan bağımsız bir sanata inanmıyorum. Tanrısız bir sanata inanmıyorum. Sanatın anlamı yakarmadır, bu benim yakarışım. Eğer bu dua bu yakarış filmlerimde insanları tanrıya yöneltebiliyorsa ne mutlu bana. Yaşamım esas anlamını bulacak… Hizmet etmek. Ama bunu asla başkalarına empoze etmeye kalkışmayacağım. Hizmet etmek, fethetmek demek değildir.”

Sanatçının sezgisel olarak hakikat ile bütünleşmesini isteyerek tinsel olguya ulaşmanın yegane temeli olarak bunu görür. Sanatın insanlık için “sonsuzluğu hissettiren” deneyim olarak açıklayan Tarkovski, bu deneyimin sözcüklerle açıklanamayacağını vurgular hep. Tasavvuf ile paralel bir çizgide gidiyor olmasından kaynaklı onun için sanat, “sonsuzluğu dahi denenebilir kılmayı” amaçlamak olarak da bilinir.

tumblr_n1nbpb6TzB1snwbweo1_500

“Eğer, gerçekliğin bilimsel ve duygusuz bir şekilde kavranması hiçbir zaman sonu gelmeyen bir merdivenin basamaklarını tırmanmakla eş anlama geliyorsa, sanatsal kavrayış da insana kendi içinde mükemmel ve bütünleşmiş sonu olmayan bir alanlar sistemini hatırlatır. Bu alanlar bazen birbirini tamamlar, bazense birbirleriyle çelişir. Ama hiçbir şey altında birbirlerinin yerini doldurmazlar. Aksine birbirlerini zenginleştirir bütünsellikleriyle sonsuza dek uzanan her şeyin üzerinde özel bir alan oluştururlar. Kendi içinde sebeplendirilmiş ve her daim gerçekliğini koruyacak olan bu şiirse vahiy, insana kimin kopyası olduğunu kavradığını ve bunu ifade etmek için yeteneğe sahip olduğunu kanıtlamaktır.” Bulmanın değil esas olanın “aramak” olduğunu söyler Tarkovski. Diğer dünya yönetmenlerinden ayıran şey ise onun sinema yaparken her hangi bir ideolojiye, bir politik düşünceye, bir şeylerin savunuculuğunu yapmadan insanı direkt ölüme hazırlamasıdır . “İnsanlık var olduğu sürece, bir şey husule getirme eğilimi de var olacaktır. İnsan kendini insan olarak hissettiği sürece bir şey yapmaya girişecektir… İşte onu yaratıcısına bağlayan şey burada. Neye yarar sanat? Bu sorgulamanın cevabı şu formülde yatıyor: Sanat bir yakarıştır, her şeyi anlatıyor… İnsan sanat aracılığıyla umudunu dile getirir. Bu umudu dile getirmeyen manevi temeli olmayan hiçbir şeyin sanatla ilgisi yoktur, bunlar ancak parlak birer entelektüel analiz olabilirler… Picasso’nun tüm eserleri bu entelektüel analiz üzerine kurulmuştur. Picasso, dünyayı kendi analizini adına boyar. Adının tüm prestijine rağmen, itiraf etmeliyim ki, sanata hiçbir zaman ulaşamadığını düşünüyorum.”

tumblr_n1w90g0qdj1r4gz40o1_1280

Tarkovski’nin sanatı ilahi bir araç olarak kullanması dönemin Sovyetler’inde endişeye de yol açmıştı. Marksist düşünceye ters düşen Tarkovski için materyalizm hiçbir anlam ifade etmiyor, sovyetlerin maddeci tutumu hoşuna gitmiyordu. Bu durum karşısında yaptığı filmlere yasaklar ve sansürler de gecikmedi. Zerkalo (Ayna) filmi resmi engelle takıldı ve onun için zor yıllar başladı… Çektiği her filmde yönetmenliğine anlam katabilen sıra dışı kadrajıyla sinemasında adeta şiir okuyan Tarkovski, sinemaseverleri doyurmayacak sekiz uzun-metraj film çekmiştir. Sanırım en büyük sitemimiz de bu olacaktır ona. Böylesine farklı bir yönetmenden sekiz uzun-metraj… Her filmi büyük önem taşıyan Tarkovski, gelmiş geçmiş en önemli yönetmenler arasında anılır.

Tarkovski filmleri hakkında konuşmak pek kolay değildir. Yorumlanış kişiden kişiye değişebilir çünkü o, öykü anlatır gibi film çeker. Kendimizi o öykünün içinde kahramanın sonsuz hayal gücünde buluruz… Çatıdan damlayan suda, bir kulübenin yanışında, bir rüzgâr vuruşundan sonra hışırdayan dallarda ve yapraklarda bir delinin haykırışında, bir çocuğun gözünde, bir kadının çıplaklığında…. Bir insanın onurunda ona ulaşmak mümkün olabilir.

Kaynak: Mühürlenmiş Zaman (Andrey Tarkovski)

Comments are closed.